DİVAN EDEBİYATI NAZIM BİRİMLERİ
Uyak (kafiye)
• Şiirde dize sonlarındaki ses benzerliğidir. Türk halk şiirinde ayak
olarak adlandırılır. Uyakta ses açısından benzeşen sözcüklerin anlam
bakımından farklı olmaları gerekir. Şiirde ses benzerliği yoluyla uyum
sağlamak ve genellikle okuru etkilemek amacıyla kullanılan uyak, sözlü
edebiyat ürünlerinde hatırlamayı ve ezberi kolaylaştıran bir öğedir.
Ses benzerliğinin niteliğine göre uyaklar çeşitli türlere ayrılır.
Yalnızca bir ünsüzün (sessiz) benzeştiği uyaklara "yarım uyak" denir.
En az bir hecedeki ünlü (sesli) ve ünsüzün benzediği uyaklara "tam
uyak" ya da "yalın uyak" adı verilir. Birden fazla hece arasındaki ses
benzerliği ise "zengin uyak"tır. Yazılış ve söylenişleri aynı olduğu
halde, anlamları farklı olan sesiz sözcüklerle yada bu sözcüklerin yan
ana gelmesiyle yaratılan ses karmaşası sonucu ortaya çıkan benzerliğe
"cinaslı uyak" denir. Uyak, divan edebiyatında aruz kadar büyük önem
taşımaktadır. Divan şiirini belirleyen temel ilkelerden biri uyak
düzenidir.
Beyit
• Şiirde sonları uyaklı, iki dizeden oluşan, kendi içinde bağımsız bir
yapısı ve anlam bütünlüğü bulunan birimdir. Bir beytin her dizesi kendi
içinde bir bütün olabildiği gibi, birinci dizedeki anlam ikinci dizede
de sürebilir. Beyit uzun şiirlerde anlatım birimi olarak sık
kullanılır. Güçlü ve özlü söyleyişlere uygun olduğu için bağımsız tek
bir şiir olarak da yazılabilir. Yada başka şiir biçimlerinin bir
parçası olarak da ele alınabilir. Batı edebiyatında olduğu gibi Türk
edebiyatında da yaygın olarak kullanılır. Özellikle divan edebiyatı
beyit temeline dayalıdır.
Divan edebiyatında, bir beyitteki iki dize kendi içinde iki parçaya
ayrılır. Birinci dizenin ilk parçasına sadr, son parçasına aruz yada
harb denir. İkinci dizenin ilk parçası ibtida, son parçası acz yada
darb'tır. Sadr ile aruz, ibtida ile acz arasında kalan bölüm haşv
olarak isimlendirilir. Uyaklı bir beyite "beyt-i musarra", uyaksız
olanlara "ferd" yada "müfred" denir. Divanlarda müfred bölümleri
müfredat adıyla ayrı bir bölümde toplanır. Uyaklı beyitlerin olduğu
bölüme de "metali" denir.
Mısra (dize)
• Manzum edebiyat yapıtlarının her bir satırına verilen isimdir. Bir
ölçüye uygun olarak söylenmiş beyitin yarısına da mısra denir. En küçük
anlamlı nazım birimi olan mısra, bir şiirin parçası olabileceği gibi,
bağımsız bir bütün de olabilir. Yani tek mısralık şiirler de olabilir.
Divan edebiyatında kendi içinde bir bütün oluşturan mısralara mısra-i
azade (bağımsız mısra) adı verilir. Ayrıca bir beyitin birbirinin
anlamlarını tamamlayan yada aralarındaki anlam bağı kesin olmayan
mısralarına da aynı isim verilir. Yetkinliği, sağlam yapısı, özlü ve
çarpıcı anlatımıyla dikkat çeken, her zaman kolayca anımsanabilen,
dilden dile dolaşan mısralar "mısra-i berceste" yada şah-mısra diye
adlandırılır.
Bend (kıta)
• Şiirde iki yada daha çok mısradan oluşan birimdir. Şiirin içeriği ve
biçimine göre düzenlenir. Kıtanın yapısını şiirin ölçüsü, uyak düzeni
ve mısra sayısı belirler. İki beyitlik kıtalara divan şiirinde rubai,
halk şiirinde dörtlük denir. Bu tür kıtaların uyak (kafiye düzeni)
birinci ve üçüncü mısraları serbest, ikinci ve dördüncü mısraları
kafiyelidir (yani ab cb şeklinde.) Bazen birinci ve üçüncü mısralar
kendi aralarında, ikinci ve dördüncü mısralar da kendi aralarında
uyaklı (yani ab ab) şeklinde de olabilir. Birinci, ikinci ve dördüncü
mısraları kafiyeli (yani aaba şeklinde) olan kıtalara nazım denir.
Murabba, muhammes, şarkı gibi nazım biçimlerinin her bendi de parça
anlamında kıta diye adlandırılır.
Divan şiirinde kıta mahlassız şiirdir ve mısraları arasında anlam
bütünlüğü vardır.Bir düşünceyi, hikmeti, nükteyi, yergiyi, övgüyü,
yaşam anlayışını konu edinebilir. Beyit sayısı ikiden fazla olan
kıtalara "kıta-i kebire" denir. Divanlar düzenlenirken kıtalara en
sonda bağımsız şiirler olar yer verilir. Bu bölüme de "mukattaat" denir.
Aruz
• Divan şiirinin ölçüsü "aruz"dur. Aruz'da açık ve kapalı heceler
çeşitli kalıplarda, kendilerine özgü bir düzen içinde sıralanır.
Şairler eserlerini yazarken seçtikleri kalıba mutlaka uymak zorundadır.
Aruz, esas olarak hecelerin uzunluğu kısalığı temeline dayanan şiir
ölçüsüdür. İlk kez Arap dilcisi İmam Halil bin Ahmed tarafından
kullanıldı. Türklerin İslamiyet'i kabul etmelerinden sonra medrese
kültürü ile yetişen şairlerin Farsça'yı edebiyat dili olarak
benimsemeleri, aruzun Türk edebiyatına da girmesine yol açtı.
Aruzda heceler uzun ve kısa olarak ikiye ayrılır. Uzun heceler çizgi
(-), kısa heceler nokta (.) ile gösterilir. Uzun ve kısa heceler
çeşitli biçimlerde yan yana gelerek kalıpları oluşturur. Bu kalıplar
yan yana geliş biçimlerine göre, failatün, failün, mefailün ve benzeri
değişik adlarla anılır. Aruz ölçüsüyle şiir yazmak için sözcükleri bu
kalıplara uydurmak gerekir. Aruzda sözcükleri ses özelliklerini
bozmadan kullanmak her zaman olanaklı değildir. Bu yüzden heceleri kimi
zaman uzun, kimi zaman da kısa okumak gerekir. Sık rastlanan bu iki
duruma imale (uzun okuma) ve zihaf (kısa okuma) denir. Zihaf, aruzda
kusur sayılır.
Aruz ölçüsünde hece ölçüsündeki duraklar yoktur. Dizelerdeki hece
sayıları eşit olmayabilir. Dize sonlarındaki heceler kısa da olsa uzun
kabul edilir. Aruzda bir sözcük sessiz biter, ondan sonra gelen sözcük
sesli harfle başlarsa, bu sesli harf birinci sözcüğün sonundaki sessiz
harfi kendisine çeker. Böylece birinci sözcüğün sonundaki sesiz harfle
biten uzun hece kısa hece durumuna gelir. Bu duruma da vasl (ulama)
denir